Görme Engelliler Türleri Nelerdir? Psikolojinin Derin Merceğinden Bir Bakış
İnsan davranışlarını anlamaya çalışan bir psikolog olarak her zaman şu soruyla başlarım: “Görmek nedir?”
Görme, yalnızca fiziksel bir duyum değildir; aynı zamanda bir bilişsel süreç, bir duygusal deneyim ve bir sosyal etkileşim biçimidir. Görme engeli bu anlamda yalnızca bir “yetersizlik” değil, insan zihninin ve toplumsal yapının görme biçimlerini yeniden tanımlayan bir olgudur.
Bu yazıda “Görme engelliler türleri nelerdir?” sorusuna sadece tıbbi değil, psikolojik bir mercekten bakacağız. Çünkü insan, yalnızca gözleriyle değil, zihniyle ve kalbiyle de görür.
Bilişsel Psikoloji Perspektifinden Görme Engeli
Bilişsel psikoloji, algı, dikkat, hafıza ve problem çözme süreçleriyle ilgilenir.
Görme engelli bireyler, görsel girdilerin eksikliğini diğer bilişsel kanallarla telafi ederler. Araştırmalar göstermektedir ki erken dönemden itibaren görme kaybı yaşayan kişilerde dokunma ve işitme duyuları daha güçlü gelişir.
Bu yalnızca bir fizyolojik adaptasyon değil; beynin yeniden yapılanma sürecidir.
Görme engelli bireylerde uzamsal farkındalık, yön bulma, hafızada mekânsal temsiller oluşturma gibi süreçler farklı şekilde işler. Bilişsel plastisite sayesinde, görsel alanın yerini işitsel ve dokunsal haritalar alır.
Bu durum bize insan beyninin olağanüstü uyum kapasitesini gösterir: “Görmemenin içinde bile bir görme biçimi vardır.”
Peki biz görebildiğimiz halde, hayatımızdaki anlamları ne kadar fark ediyoruz?
Zihinsel körlük, fiziksel körlükten daha yaygın değil mi?
Duygusal Psikoloji Perspektifinden Görme Engeli
Duygusal psikoloji açısından bakıldığında, görme engeli bireyin özsaygısını, benlik algısını ve duygusal regülasyon becerilerini etkileyebilir.
Görsel geribildirimin sınırlı olması, başkalarının yüz ifadelerini okuyamamak veya sosyal ipuçlarını görememek, duygusal etkileşimi zorlaştırabilir.
Ancak bu eksiklik, empatik duyarlılığı artırabilir.
Görme engelli bireyler sıklıkla duygusal zekâlarını daha etkin kullanırlar;
sesi, tonu, sessizliği ve ritmi “okuma” konusunda ustadırlar. Empati, burada görme yerine “duymaya” ve “sezmeye” dayalı bir beceriye dönüşür.
Bir birey karanlıkta kaldığında, içsel dünyasına yönelir; bu da duygusal derinliği artırır.
Bir psikolog olarak en çok şunu gözlemlerim:
Görme engeli, bir kayıptan çok, duygusal farkındalığın güçlenmesine yol açabilir.
Belki de gözleri kapatmak, dünyayı hissetmenin en saf yoludur.
Sosyal Psikoloji Perspektifinden Görme Engeli
Sosyal psikoloji, bireyin toplumsal bağlamda nasıl algılandığını ve etkileşim kurduğunu inceler.
Görme engellilerle ilgili toplumun bakışı, genellikle “yardıma muhtaçlık” kalıbına sıkışmıştır.
Oysa bu bakış açısı, farkında olmadan toplumsal bir engel yaratır.
Sosyal etiketleme teorisine göre, bireyler üzerlerine atfedilen kimliklerle tanımlanır.
“Görme engelli” etiketi, bireyi sınırlayan değil, toplumu yargılayan bir aynaya dönüşmelidir.
Çünkü engel çoğu zaman bireyde değil, toplumun algısındadır.
Görme engelli bireylerin toplumsal yaşama katılımı, erişilebilirlik, eğitim ve istihdam fırsatlarıyla doğrudan ilişkilidir.
Ancak burada bir başka psikolojik gerçek ortaya çıkar: Görülme ihtiyacı.
İnsan, var olduğunu hissetmek için görülmek ister.
Ama bu “görülme”, acıma değil, tanınma ve eşitlik temelinde olmalıdır.
Toplumun gözünü eğitmek, bireyin gözünü açmaktan daha önemlidir.
Çünkü asıl dönüşüm, bakışın kendisinde başlar.
Görme Engellilik Türleri: Psikolojik Açıdan Farklı Yüzler
Tıbbi açıdan görme engellilik, genellikle üç ana kategoride incelenir:
– Tam görme kaybı (total körlük)
– Kısmi görme kaybı (az görenler)
– Geçici veya durumsal görme bozuklukları
Psikolojik açıdan ise bu türler, farklı bilişsel ve duygusal adaptasyon biçimlerine denk gelir:
– Tam görme kaybı, içsel imgelem gücünü ve hafızayı geliştirir.
– Kısmi görme kaybı, umut ile sınır arasında bir mücadele yaratır; birey sürekli algısal denge arar.
– Geçici görme kayıpları ise genellikle travmatik olayların ardından ortaya çıkar ve sembolik anlamlar taşır.
Her durumda insan zihni, kaybı yeniden anlamlandırmanın yollarını bulur.
Görme engeli, bir eksiklik değil, farklı bir bilişsel dünyadır.
İçsel Bir Davet: Gerçek Körlük Nerede Başlar?
Şimdi durup kendinize sorun:
– Görüyor olmanız, gerçekten “anladığınız” anlamına mı gelir?
– Toplumsal körlükle yüzleşmeye hazır mıyız?
– Empati kurarken ne kadar “görebiliyoruz”?
Görme engelliler türleri sorusu, yalnızca tıbbi bir sınıflama değil;
insanın kendine, başkasına ve topluma nasıl baktığını sorgulatan bir psikolojik aynadır.
Sonuç: Görmenin Ötesine Bakmak
Görme engellilik, sadece bir duyunun yitimi değil, insan zihninin yeniden yapılanmasıdır.
Bilişsel düzeyde adaptasyon, duygusal düzeyde derinleşme, sosyal düzeyde yeniden tanınma…
Her biri insanın dayanıklılığını kanıtlayan bir sürecin parçasıdır.
Belki de asıl mesele, görme engelinin türleri değil; bizlerin fark etme kapasitesidir.
Gerçek görme, gözle değil, anlayışla olur.
Peki siz, dünyayı gerçekten görüyor musunuz, yoksa yalnızca baktığınızı mı sanıyorsunuz?